03 Ocak 2023 Salı
Mehmet Ali Şahin'den Arınç'ın sözlerine tepki
Her Hayatın Bir Sonu Vardır..!
Ümitvar Olmak
Mehmet Onur Gürbüz, Onikişubat İlçe Gençlik Kolları Başkanlığı Görevine Atandı
SİYASETİN USTA İSMİ HARUN ESKİGÜN ADAY ADAYLIK MÜRACATINI YAPTI
HER HAYATIN BİR SONU VARDIR
İnsanlar ister inansın ister inanmasınlar; bu yaşadığımız hayatın bir sonu vardır. Bu hayat tarife sığmaz, gözle görünen ve görünmeyen mucizelerle doludur. Keşfedilmek üzere insanın önüne konulmuş o kadar güzellikler var ki sayısını dahi bilemiyoruz.
İnsanoğlu kendi kurguları ile yaşamak üzere programlandırılmış. Bir başka deyişle kendi aklı ile baş başa bırakılmıştır. Müslümanların inancına göre de başka inançlara göre de bu böyledir.
Akıl insanlara verilmiş en büyük sermayedir. Akıl sermayesi olmayanın sorumluluğu da yoktur. Bütün inançlarda akıl önemlidir. Ancak din olgusunda ilahi olarak sunulmuş kurallar vardır. Hangi dine mensup olursanız olun aklınızla sorgulamayacağız kurallar da vardır. Samimi olarak inanırsanız inandığınız dinde her şeyi düşünür, sorgular akıl ölçünüze göre yorum yaparsınız. Düşünmek sorgulamak insanı dininden çıkarmaz. Sizin düşünce sınırlarınız zorlayan konuları başka akıllara danışabilirsiniz.
Önemli olan önce inanmak. Yer yüzünü yaratan bir güç var. Yaşadığımız dünyada bir düzen var. Bilinen insanlık tarihinden beri güneş, ay ve dünya sınırsız, sonsuz bir evren içinde yüzüp gidiyor. Hiç değişme yok. Bozulma yok.
Peki bu kurulan düzen içinde biz insanların fonksiyonu nedir.? Bu soru hep insanlığın kafasını zonklatmıştır. İşte bu noktada iman noktasına geliyoruz. Şüphesiz inanmak zorundayız. Çünkü yazımız başında dediğimiz gibi yaşadığımız hayat son bulacak. Son bulacak bir şeyin anlamı var. Eğer başka bir hayata inanmıyorsanız bu son bulacak hayat size zindan olur.
İnsan sadece bu hayatın mutluğunu, sevincini yaşarken ölümler karşısında şaşırıyor ise o zaman bir başka yola devam edecek demektir. Yoksa kimse ölenin arkasından üzülmez. Ölenlere “bizi bırakıp gitti “mantığı ile yaklaşmaz. Çünkü bırakıp gitmek bir dönüşe işarettir. Bir buluşmanın, bir geleceğin ifadesidir. Yani demem o ki bu dünyada kimse kimseyi aldatmasın. Bir başka dünyada karşılaşma olacaktır. Tekrar kavuşacağınız bir kimse için “bırakıp gitti “denir.
Özet olarak bu yaşadığımız hayatta iyilik ve güzellik istemek yetmez. Gelecek, ölümden sonraki hayatta da iyilik ve güzellik istemek gerek. İki hayata birlikte hazırlanmak gerek. Yanlış yapmamak, yalan söylememek, aldatmamak, hırsızlık yapmamak, hak gasbı yapmamak, başkalarının hak ve hukukuna tecavüz etmemek. Meşru olmayan şeylere el uzatmamak. En önemlisi adaletsizlik yapmamak. Hak edenin hakkını vermek insan olmanın gereğidir. Çünkü yeni yaşayacağımız dünyada bunlar bize dönecektir. Karşımıza büyük bir yargılama çıkacak. Bir de cezalandırma mekanizması ile karşılaşacağız.
Bu yaşadığımız hayatın bir sonu var ama yeni bir hayata da gideceğimiz gerçeği ile karşı karşıyayız.
CENNETİN PAYLAŞIMI
Hiç şüphesiz Allah’ın kitabı Kurana, Peygamberi Hz. Muhammed’e Müslümanlar olarak inanıyoruz.
Allah kitabında söyle buyuruyor: “Kim inkarı imana tercih ederse, dümdüz yolun ortasında sapıtmış olur.”
Yine kitapta Yahudiler,” Cennete Yahudilerden başkası girmeyecek” dediler. Hristiyanlar da “cennete Hristiyanlardan başkası girmeyecek “dediler. Allah buyuruyor ki bu onların kuruntusudur.
Yahudiler: “Hristiyanlar gerçek bir din üzerine değiller” Dediler. Hristiyanlarda :“Yahudiler hiçbir şey üzere değiller” dediler….
Allah Kuran’ın da: “Hayır onların dedikleri gibi değil. Her kim Allaha ihlasla kullukta bulunursa, işte onun Rabbi yanında mükâfatı vardır. Böyleleri için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaktır.
Allaha sonsuz inancımız var. Hristiyanlar ve Yahudiler cennet paylaşmışlar. Hristiyan Yahudi’yi beğenmiyor. Yahudi Hristiyan’ı beğenmiyor.
Biz inanan Müslümanlar olarak neden cennete talip olmuyoruz. Cennete talip olmak elbette sözle değil. Muamele iledir.
Asıl din ne Yahudilerin dediği din, ne de Hristiyanların dediği dindir. Asıl din ancak Allah’ın gösterdiği dindir. Peygamber Hz. Muhammed ise “Hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir.”
“Dinlerine uymadıkça Yahudiler ve Hristiyanlar senden razı olmayacaktır. De ki asıl din ancak Allah’ın gösterdiği dindir. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, and olsun ki seni azabımdan kurtaracak bir dost, bir yardımcı bulamazsın” Buyuruyor Allah kitabında. Yani peygamber efendimizi uyarıyor. Dolayısı ile tüm inananlar uyarılıyor. Eğer inanıyorsanız Yahudilerin ve Hristiyanların arzularına uymayın. Asıl din Allah’ın gösterdiği dindir. O din de Kuran ile tamamlanmıştır.
Eğer biz Müslümanlıktan bahsedeceksek. Bu ayetler ciddi bir uyarıdır.
Yahudi ve Hristiyanlar yalandan iftiradan bu dine zarar vermeye çalışıyorsa ki Kuran buna işaret ediyor. O zaman bizde Allahtan cenneti Müslüman olarak talep etmeliyiz. Cennet hem sözlü olarak, hem de muamele ile istenir Allah’tan. Allah inananları cennete koyacağını müjdeliyor. Biz Müslümanlar olarak Allah’ın cennetine talip olalım.
Allah bir ayetinde (2/177)mealen:” İyilik yüzlerinizi doğuya veya batıya çevirmek değildir. Asıl iyilik Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman etmek.
Malını sevdiği halde ondan akrabalara, yetimlere, fakirlere, yolda kalanlara, ihtiyaç sebebiyle isteyen kimselere, hürriyetine kavuşmak isteyen esir ve kölelere bağışta bulunmak.
Namazı dosdoğru kılmak, zekat vermek, sözleştiğinde sözünde durmak, özellikle sıkıntı ve hastalık anında, savaş şiddetlendiğinde sabretmektir. İşte imanlarında samimi olanlar ve Allaha karşı gelmekten sakınanlar bunlardır.”
Allaha inanıyoruz. Allah Müslüman olanları cennete koyar ümidindeyiz..
EĞİTİMİN NERESİNDEYİZ?
Çok değerli dostum eğitim yöneticisi Mehmet Doboğlu kardeşim sosyal medyada bir paylaşım yapmış.
Toplumun içinde bulunduğu bir sıkıntıyı gündeme getirmiş. Saygı, sevgi değerlerini yitirdiğimizi işaret etmiş. Bencillik, görgüsüzlük, anlayışsızlık, terbiyesizlik gibi konulara değinmiş.
Küstahlığın toplumda yayıldığını belirtmiş. Bir otobüste ihtiyara ve çocuklu kadınlara yer verilmediğini yazmış.
Tespit doğru. Doğru olmasına doğru ama gel görelim bunun sorumlusu kim? Ben bunun bir ucunda, hatta önemli bir yerinde eğitim kurumlarının, dolayısıyla öğretmenlerin olduğuna işaret ettim. Değerli dostum, bu eğitimin ailede alınması gerektiğini işaret etti. Bu konuya duyarlılık gösterip yorum yapanlarda , ailede terbiye alması gerektiğini vurguladılar. El hak doğru ailenin fonksiyonu var.
Ben ilk okula giderken öğretmenlerimiz şöyle anlatırlardı. Sokakta bir ihtiyar gördüğünüzde ona yardım edin. Elinde bir şey taşıyorsa ,taşınmasında yardımcı olun. Karşıdan karşıya geçen bir ihtiyarı ve gözü görmeyen engelliye yardım edin gibi nasihatleri hiç unutmam.
Ben aileden kültürel, görgü, inanç değerleri aldım. Elbette ailenin çok önemi var. O günün şartları çok değişik. Biz okula sabahtan öyleye kadar giderdik. Ondan sonra bütün hayatımız evde anne baba, kardeş, teyze, dayı komşular ile geçerdi. Ama şimdi öyle değil. Şartlar çok değişti.
Şimdi çocuğun günlerinin ve zamanının çoğu okulda geçiyor. Hafta sonlarında kurs veya çeşitli etkinliklere gidiyor. Farklı insanlarla hem hal oluyor. Televizyon var. Bilgisayar var. Telefon var. Tablet var. Çocuğun akrabayı bırak anne ve babası ile konuşacak vakti yok.
Buna dayanarak diyorum ki işin önemli kısmı öğretmenlerimize ve okul ortamına düşüyor. Elbette, tekrar vurguluyorum ailenin anne ve babanın çok önemli fonksiyonu vardır. Olmalıdır da. Anna baba neye mal olursa olsun çocuğunun üzerinde etkisini göstermelidir.
Ben de bir öğretmenim. Öğrenciler anne ve babalarından çok öğretmenlerin etkisinde kaldığını çok iyi bilirim. Bazı denemelerimde bunu canlı yaşadım. İlk okulda ayrı bir davranış modu olan öğrenciler ilk okul öğretmenlerine ayrı bir sevgi beslerler. 10 yıl ilkokul öğretmenliği yaptım. Koca iş adamı olan öğrencilerimin saygısını halen görüp yaşamaktayım.
Orta öğretimde de hem idarecilik hem de uzun yıllar öğretmenlik yaptım. Özel okullarda ve devlet okullarında çalıştım. Öğrencilerime kendilerinin de farkına varmadan bir çok terbiye ve davranış kurulları öğrettim.
Bu haftaki yazıma, “Eğitimin neresindeyiz” sorusunu sormama vesile olan sevgili kardeşim Mehmet Doboğlun’a teşekkür ederim. Meseleye tek taraftan bakamayız. Okul, çevre ve aile üçlü bir alandır. Sokakta kırmadan dökmeden bile bilinçli büyüklerimiz bazı kuralları öğrenciler yansıtabilir.
Şunu bir eğitimci olarak önemle vurguluyorum. Benim nefesim yetse bütün öğrencileri yukarda saydığınız değerleri anlatırım. Eğitimci bir sanatkardır. İşini iyi yaparsa o dediklerini gerçekleştirir. Bu konu bir makale ile geçiştirilecek kadar basit değil.
Öğrenme yolları çağımızda çok. Hele ki internet başlı başına öğrenme aracıdır. Öğretmensiz öğrenme yolları var ama eğitim öğretmensiz olmaz. O bakımdan okullar ,eğitim ve öğretim yapan kurumlardır. Öğretmenlerimiz harekete geçmeli. Mehmet beyin kaygıları doğru. Bahse konu değerleri her öğretmen sınıfında ele almakla mükelleftir. Her öğretmen değerler eğitimi yapmalı.
İKİ KUŞAK BİR ARADA
CEVDET ALPEREN
Final Eğitim Kurumları genel müdürü Sayın İbrahim Gülsu Bey her 24 Kasımda öğretmenler günü münasebetiyle bir program yapar. Özellikle kendini eğitime adamış emekli öğretmenleri kurum binasında toplar. Yemekli olarak düzenlenen programa birçok eğitimci katılır.
Bu yıl yine İbrahim Gülsu Beyin çağrısı ile 60 ‘tan fazla eğitim emeklisi bir araya geldik. Ancak toplantı 23 Kasım akşamı gerçekleşti.
İçlerinde en az 40 yıl görev yapmış 68 kuşağı öğretmenler ile 78 kuşağı dediğimiz emekli öğretmenler bir araya geldi.
Bu iki kuşak Türkiye’nin zor şartlarında görev yaptı. Birçokları çeşitli iktidarlar ve ihtilaller gördü. Özellikle 68 kuşağı 27 Mayıs 1960 ihtilalini yaşadı. 78 kuşağı da 12 Eylül 1980 ihtilalini yaşadı. Arada küçük çaplı darbe girişimleri oldu ise de bu iki büyük ihtilalde hem askeri hem de sivil insanlar eziyet çekti. Özellikle sağcı solcu olarak nitelendirilen öğretmenler ve o günün gençleri sürgün gördü. Hapishanelerde ömür çürüttüler. Bir kısımları asıldı.
68 Kuşağı içinde toplantıya katılan bazılarının ismi şöyle; Mustafa Koyuncu, Alirıza Bağrıaçık, Naci Kahraman, Osman Doğruluk, Yaşar Alpaslan, Mehmet Tanır, Naim Paksoy, Fahri Alkış, Mustafa Kök, Mustafa Okumuş.
78 Kuşağı içinde toplantıya katılanların bir kısmının isimleri de şöyle; Şaban Kaptanoğlu, Abdulhakim Eren, Ahmet İzbudak, Ali Akkaya, Celalaettin Kurt, F. Kerim Üstündağ, M. Fatih Erdoğan, Mehmet Köşk, Mehmet Kabak, Muharrem Erantepli, Mustafa Gökhan, Mustafa Daşçı, Mücahit Aslan, Nihat Belkıran, Oğuz Karakoç, Ökkeş Turaç, Salman Kapanoğlu, Tevfik Karataş, Ahmet Kolutek, Yüksel Horasan, Zekeriya Çakabey.
Bu öğretmenlerimiz bir neslin ruh ikliminde çok zor şartlarda eğitim öğretim yaptılar. Hataları ve sevapları ile şerefle emekli oldular. Sistemin ve ihtilallerin acımasız uygulamalarına maruz kaldılarsa da bu gün Türkiye’nin ayakta duran binasında harçları ve emekleri var.
2008 sonrası 78 kuşağı artık alandan çekilmeye başladı. 78 kuşağından sonraki nesilleri yetiştiren öğretmenlerin ciddi bir mücadele ortamları olmadı. Özellikle sistemi idare edenler, gençler sistemi rahatsız etmesinler. Eğlensinler oynasınlar. Dünyalık menfaatleri kaygısında olsunlar. Bu duygular adeta körüklendi.
Ancak buna rağmen bazı ideal öğretmenler, bir kısım gençlerimize milli ve manevi değerlerini öğrettiler. Bazı gençlerimiz de ailelerinin gayreti ile kimliklerini korudular. 78 kuşağının emekli olmayan öğretmenlerinin gayret ve çabaları gençliğin yetişmesinde önemli katkıları olmuştur.
Toplantıda böyle bir örnek de vardı. Tarih öğretmeni 40 yaşlarında Mehmet Işık. Onun gibi sitemin çarkları arasından kurtulan gençlerimiz de yok değil.
Kısaca hatıralar anlatıldı. Geçmiş günler yad edildi. Selahattin Sandaloğlu dedesi Osman Sandaloğlu’nu anlattı. Duygulu anlar yaşandı. Hocaların hocası unvanına kavuşmuş hocalardan Mustafa Okumuş ve Naci Kahramanın elleri öpüldü. Mutlu ve duygulu sahnelerle toplantı sona erdi. Geçmiş yad edilir. Güzel bir buluşma oldu.
Final eğitim kurumları genel Müdürü Sayın İbrahim Gülsu beye bende kendi adıma teşekkür ediyorum. Önemli alicenaplık gösterdi. Bir vefa örneği ortaya koydu.
TÜRKMEN ALEVİLERİ
Araştırmacı yazar Bahtiyar Murat Aras “Pazarcık-Türkmen Alevileri” çalışmaları kitabı Türk Tarih Kurumu tarafından basımı yapılarak Kültür ve İnanç tarihimize kazandırıldı. Evvela değerli araştırmacı Yazar Bahtiyar Murat beyi tebrik ediyorum.
Büyük emekler ve zaman ayırarak yapılan bu çalışma Pazarcık bölgesinde yaşayan aleviler başta olmak üzere Anadolu Alevileri gerçekçi bir biçimde tanıtmaktadır.
Bazı yanlış kanaatleri bizzat Alevilerden dinleyerek kitabeye aktarması önem arz etmektedir. Ayrıca tozlu raflarda duran belgeleri de okuyucuların istifadesine sunması gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını sağlaması büyük bir cesaretin de göstergesidir.
Benim de geçmişte yazdığım bir makalede ile işaret ettiğim değerlendirmede “her Müslüman aynı zamanda Alevidir.” Bu bağlamda bir Müslüman olarak ben de Aleviyim ifadem ortadadır.
Biz baştan beri Aleviliğin bir Kültür ve inanç değerleri taşıdığını ve Hz. Ali’nin yolu olduğunu her fırsatla Alevi dostlarımızla paylaştık.
Bir Alevi dedesinin bakışı ile; Alevilik bir mağduriyet neticesinde ya da bir haksızlık telakki edilen hilafet taraftarlarının baş kaldırısı olarak da görülebilir. Bu bağlamda şunu da söylemek mümkündür. Alevilerin inanç kaynağı İslamiyet’tir. Netice de Türklere yansıyan Alevilik şu şekilde de ifade edilebilir. Alevilik İslamiyet’in Türkçe yorumudur.
Türklerin İslam’dan önce inanç ve kültürlerini İslam’la buluştuktan sonra kısmen yaşamaya devam ettiklerini görüyoruz.
Değerli araştırmacı Yazar Bahtiyar Murat Aras Bey çok önemli konuları gündeme taşımış. Söylenmeye cesaret edilemeyen konuları bu çalışması ile okuyucuların istifadesine sunmuştur.
Eser çok geniş hacimli 640 sayfa olup, yüzlerce kaynak kitap, makaleler, tezler, ansiklopediler, sözlü kaynaklar ile zenginleştirerek tarihe önemli bir eser kazandırılmıştır.
Alevilik tarihi, Aleviliğin dini boyutu, Aleviliğin Kültürel boyutu olarak üç ana başlıktan meydana gelen eser özellikle Pazarcık yöresinde yaşayan Alevileri konu almaktadır.
Zengin bir kültür olarak karşımızda duran Alevilik, Türklerinde kabul ettiği kaynağını İslam’la zenginleştirmiş bir inanç olarak karşımızda durmaktadır.
Geçmiş de Türk insanının içine sokulan fitne fikirlerin, yanlışların ortaya çıkmasını da işleyen yazarımızın bu kitabı tüm araştırmacı ve yazarlar tarafından işlenerek gelecek nesiller bilinçlendirilmelidir.
İçimize sokulan düşmanlıklar ortadan kaldırılmalı. Herkesin inançları hür ve serbestçe yaşaması gerekmektedir. Herkes kendi aklı ve inisiyatifi doğrultusunda sevabını ve günahına katlanır. İnsan öncelikle yaşadığı topluma ve topraklara zarar vermiyorsa, kimsenin inançlarına karışmıyorsa, her fert kendi inançlarında hür bir şekilde yaşar.
Bu açıdan da yazarımızın bu çalışması önemli bir işaret taşı olabilir.
Yazarımız bir defa daha tebrik ediyorum. Emeğinin yerini bulması için dua ediyorum.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.