CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU ;”PARÇALANAN BİR MEDYA İKTİDARIN İŞİNE GELİR”

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU;”PARÇALANAN BİR MEDYA İKTİDARIN İŞİNE GELİR ” Marmaris Belediyesi’nin bu yıl 3. cüzünü düzenlediği “ Buluşması Yerel Medya Çalıştayı” başladı. çalıştaya Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Yılmaz Karaca, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ve 60’a yakın ilden gelen yaklaşık 300 gazetecinin yanısıra Kahramanmaraş Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sermet Çuhadar, Başkan Yardımcısı Niyazi Kara ve TGF üst kurul delegesi Şahin Efe de katılarak Kahramanmaraş’taki gazetecilerin ve deprem bölgesindeki gazetecilerin sorunlarını dile getirdiler. Programda yapılan sunumlarda "Radyo Televizyon Yayıncılığı ve Denetimi", "Televizyon Gazeteciliği", "Avrupa'da Yerel Basın İşleyişi", "Gazetecilerin Örgütlenmesi", "Basın Yasası", "Cumhuriyet'in 100. Yılında Kadın ve Yazarlık", "İnternet Gazeteciliği", "Yüksek Trafikli Sitelerin Yönetimi ve Alternatif Gelir Kaynakları", ve "Fotoğraf ve Videolarda Manipülasyonun Seçim Dönemini Nasıl Etkilediği" gibi konular ele alındı. Programın açılış konuşmasını yapan Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay şunları belirtti;”Marmaris Belediyesi’nin bu yıl 3. Cüsünğ düzenlediğimiz Yerel Medya Çalıştay’’nq katılımınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Göreve geldiğimizden beri buradaki yerel basındaki arkadaşlarımızı gücümüzün yettiği ölçüde her zaman destek olmaya çalıştık. Onlardan sadece şu talepte bulunduk; lütfen art niyetli olmadan şeffaf, özgür bir şekilde haberciliğinizi, mesleğinizi yapın. Yeter ki art niyete sahip olmayın biz gücümüz ölçüsünde her daim sizlerin yanınızda olacağız. Nitekim bugüne kadar da büyük oranda bunu başardığımızı umut ediyorum. dedi. KILIÇDAROĞLU;”PARÇALANAN BİR MEDYA İKTİDARIN İŞİNE GELİR”. Yerel Medya çalıştayı’nda konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu;”Parçalanan bir Medya iktidarın işine gelir. Kamu bankaları belli gazeteleri, Belli medya organlarını destekliyor. Korkunun egemen olduğu bir yerde demokrasi olamaz dedi. Kılıçdaroğlu konuşmasında şunları belirtti;”Bir sorunlar yumayla da aynı zamanda karşı karşıyayız. Bu güzel toplantı geleneksel bir toplantı haline geldi. Üçüncüsünü yapıyoruz. Bu bağlamda toplantıya katkı veren. başta Marmaris Belediye Başkanımız olmak üzere hepinize, tek tek teşekkür ediyorum. Eğer adalet diye bir kavramı hepinizi içselleştirirsek, haksızlığa uğrayan kişinin kimliğine, inancına ve yaşam tarzına bakmadan onun insan olarak görerek. Evet haklı bir mücadele veriyorsa hakkın ve hakkının yanında durduğumuz sürece bana göre medya görevini yapmış olacak. Insanların düşüncelerini açıklamaları nedeniyle toplanmaları gözaltına alınmaları yirmi 21. yılı Türkiye'sinde yakışmıyor. Zaman zaman toplantılarda söyleriz. Ya aslında bizim aykırı fikirlere ihtiyacımız var. Elma ağacının altında yatan esnaf. Başına elma düşer. Ama dünyanın en aykırı sorusunu sorar. Bu elma niye yukarıya doğru gitmesin diye. Dolayısıyla aykırı düşüncelerle korkmamak, çekinmemek lazım. Özellikle siyaset kurumunun bu konuda son derece dikkatli olması gerekiyor. Ama biz de maalesef farklı düşündü diye insanların süründüğünü, farklı yazı yazan gazetecilerin tutuklandığını, gözaltına alındığını, bunların hepsini yaşıyoruz. Ve üzülerek ifade ediyorum. 21. yüzyılın Türkiye'sinde yaşıyoruz. Arkada Gazi Mustafa Kemal'imiz var. Elinde gazete, Gazi Mustafa Kemal ne diyor. “Basın Milletin Müşterek Sesidir” diyor. Bunun da bütün medya mensuplarının aslında sorgulaması lazım. Marmaris Belediye Başkanımız tarafsız basına doğruları yazan basına bizim de ihtiyacımız var dedi. Doğrudur. Bir siyasetçinin en çok ihtiyaç duyduğu sağlıklı eleştiridir. Sağlıklı eleştiriye siyasetçinin ihtiyacı var. Medya mensupları otururlar, eleştirirler. Dolayısıyla biz de o eleştirilerden kısmen de olsa ders çıkarmaya çalışıyoruz. Değerli arkadaşlarım diyor konuşmama başlarken bir bir sorunlar ile karşı karşıya olduğumuzda da ifade etmiştir Demokrasinin temel kurumları vardır. Yaşama, yargı, yürütme. Gelişmiş demokrasilerde dördüncü bir ayak vardır. O da medyadır. Yasama, yargı, yürütme ve medya. Dolayısıyla medya demokrasi ana aktörlerinden birisi olarak yargı gibi, yaşama gibi, yürütme gibi bir faktör olarak ortaya çıkmıştır. Bizde ise yasama, yargı ve yürütmenin ne halde olduğunu ben anlatmayayım. Siz çok daha iyi bilirsiniz. Ama medyanın içinde bulunduğu pozisyonu da hepimiz biliyoruz. Hepimizin bu sorunu çözmek için düşünmesi lazım. Elbette ki farklı siyasi görüşlerimiz olabilir. Ama ortak ve seçeceğimiz konular olmalı. Öyle bir noktaya geldik ki ortaklaşamıyoruz. Demokrasi konusunda ortaklaşmalıyız İnsan Hakları Konusu'nda ortaklaşmalıyız. Adalet konusunda ortaklaşmalıyız. Yolsuzlukta bir ulusal spor haline geldi. Yolsuzluk yapanların en üstünde taşındığı bir sürece doğru Türkiye sürüklendi. Yolsuzluktan mı söz ediyorsunuz? Canım başka sorun mu bulamadınız diyorlar. Ama medya üç yasamayı, yargıyı ve yürütmeyi de denetleyen haksızlıkları dile getiren, geniş kitlelere duyuran bir organ. O açıdan medyanın demokrasi önerisi çok fazla. Efendim bizim anayasamız var. Anayasa. O kadar ciddi bir güvencemiz sağlamış devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri aldık. Yani özgürlüklerin sınırlıycak tedbirler varsa devlet o özgürlükleri sınırlıycak, alanları kapatıp, özgürlük alanlarını büyütür. Anayasa öyle diyor, büyütmek zorundadır. Haksızlığa uğradığımızda, anayasanın maddeleri ilan ediliyor. Ve başka bir olay daha ekonomik kriz var Arkadaşlar da söylediler. Büyük sorunlar yaşanıyor, söylediler. Özellikle yerel medyanın bu konuda ne kadar büyük sorunlarla karşılaştığını her gittiği yerde konuştuğunda bana bunları aktarıyorlar. Büyük sorunlar var diyorlar. Ama geldiğimiz nokta ortada da.Büyük bir tasarruf yapıldı. İktidar sizinle ilgili tasarım genelgesi çıkarttı. Onu da okuyayım. Kamu kurum ve kuruluşlarının basını izlemeyle ilgili bir Merkezleri hariç hiçbir şekilde günlük gazete alımı yapılmayacak. Görev alanıyla ilgili olmayan yayınlara abone olunmayacak. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde yani günlük gazete almayacaksınız diye tasarruf genelgesi çıkardınız. Belediye başkanı o gazeteyi almalı, görmeli. Ya benimle ilgili bir eleştiri var mıdır, yok mudur diyor. Belediye çalışanları görmelidir. Ya vatandaş belediye gelecek. Hepimizin sorumluluğu var. Özellikle medyanın sorumluluğu belki benden de fazla. Ve biz eğer ortaklaştığımız konuları büyütürsek Ve o konular üzerinden ortak payda üzerinde düşüncelerimizi açıklarsak siyaset kurumunun yanlışlarını ve bundan sonra yapacakları yanlışları veya siyasetçinin daha dikkatli adımlar atmasını, daha dikkatli konuşmasını sağlamış olalım “ dedi. Kılıçdaroğlu;”Medya üç yasamayı, yargıyı ve yürütmeyi de denetleyen haksızlıkları dile getiren, geniş kitlelere duyuran bir organ. O açıdan medyanın demokrasi Önemi çok fazla. Efendim bizim anayasamız var. Geçen gün ifade ettik ki gene de ifade edeyim. Diyor ki anayasamız basınçlıydı. Basınevi kurmak, izin alma ve mali teminat yatırma şartlarına bağlanamaz. Anayasa. O kadar ciddi bir güvenceyi sağlamış devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri almış. Yani özgürlüklerin sınırlayacak tedbirler varsa devlet o özgürlükleri sınırlıyacak alanları kapatıp, özgürlük alanlarını büyütür. Anayasa öyle diyor, büyütmek zorundadır. Haksızlığa uğradığımızda, anayasanın bu maddesini ilan ediyoruz. Yapmıyoruz arkadaşlar. Yapmıyoruz. Ve başka bir olay daha ekonomik kriz var söylediler. Büyük sorunlar yaşanıyor, söylediler. Özellikle yerel medyanın bu konuda ne kadar büyük sorunlarla karşılaştığını, her gittiği yerde konuştuğunuda bana bunları aktarıyorlar. Büyük sorunlar var diyorlar. Ama geldiğimiz noktada da tasarruf genelgesi yayınladı. Büyük bir tasarruf yapıldı. Öğrencilerin Bir öğün yemeğini kestiler. Ikincisi de sizinle ilgili tasarım genelgesi çıkardılar.. Yani gerçekten böyle mi diye evet gerçekten öyle. Kamu kurum ve kuruluşlarının basının izlemeyle ilgili bir ve kütüphane bölgeleri hariç hiçbir şekilde günlük gazete alımı yapılmayacak. Görev alanıyla ilgili olmayan yayınlara abone olur muyuz? Ya buna bu da koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde yani günlük gazetesi almayacaksınız diye tasarruf genelgesi mi utanılacak bir durum. Belediye başkanı o gazeteyi almalı, görmeli. Ya benimle ilgili bir eleştiri var mıdır, yok mudur diye? Belediye çalışanları görmeli. Ya vatandaş belediyeye gelecek Birisiyle muhattap olmadan önce belki bir yerde oturacağım. Kendisini çağıracaklar. Oturduğu yerde yerel gazeteler olsa, alıp gazetelere baksa, orada yayınlanan dergiler olsa, alıp vergilere baksa, ayıp mı olur? Medyaya düşman olan bir siyasal iktidarı desteklemeyin arkadaşlar hangi görüşten olursanız olun. Sonunda çekilen sizin fişiniz oluyor. Medya'ya düşmanlık olur mu? Dünyanın her tarafında, medya özgürce yayın yapıyor. Bütün siyasal aktörler onlara saygı duyar. Siz ne kadar kapanırsanız ne kadar azalırsanız, baskıcı bir yönetim o kadar memnun olur. Çünkü kendisini eleştireceksin, kimse kalmaz” dedi. Kılıçdaroğlu;” Değerli arkadaşlarım Basın İlan Kurumu ve Radyo Televizyon Üst Kurulu var. Basın İlan Kurumu çok eski bir kurum aslında. Medyayı aynı zamanda destekleme özelliği olan bir kurum bunlar da infaz durumuna dönüştü. Vay beğenmiyor musun? Benim istediğim yayını mı yapmadın? Beni mi eleştirdin? Iyi ben ilanınızı kesiyorum diyor. Mahkemeye gidersiniz. Gündüzlü davalar devam ediyor. Yargının hali zaten işler acısı. Hele bir de telefon gelirse derhal zarar verin, derhal zarar verirler, medya haksızdır diye karar da çıkar. Geldiğimiz atmosfer, yaşadığımız atmosfer iç açıcı bir atmosfer değil. Eğer basın ilan durumu gerçekten de medyaya destek verecekse buranın siyasal yapıdan kurtulması lazım. Sizin aranızda duayen gazeteciler var. Sadece sizin değil, bütün toplumun saygı duyduğu duayen gazeteciler var. O gazeteciler neden? Basın İlan Kurumu'nun yönetiminde görev almazlar. Ve onlar neden ağırlıklı olarak yönetimde olmazlar. Haksızlığın ulaştığı boyutlara bakın Başka bir konu sendikalaşma. Ben özellikle büyük kentlerde oluşan yaygın medya gruplarında yani Ankara, İstanbul, İzmir, büyük medya gruplarına çalışanların haklarını ve hukuklarının korunması lazım. Eğer medya mensubu arkadaşınız bir baskı altında haberini değiştirir veya kullanamazsa o zaman ortada ciddi bir sorunumuz var. Televizyonlarda görürsünüz. Ücretsiz kamu spotları yayınladı. Niye ücretsiz? Niye ücretsiz tabii Kamu spotu yayınlıyorsanız parasını vereceksiniz kardeşim. Yani ben televizyon kanalını sen bedava yayın yap diye mi kurdun? Sen bana hangi katkıda bulunuyorsun? Bunun da mücadelesini vermek zorundasınız. Ortada bir büyük bir haksızlık var çıkarsın. Cumhurbaşkanı olarak, bakan olarak, genel müdür olarak eğer bir konuda varsa açıklama yaparsın. Zaten o açıklamayı televizyonlar yayınlıyorlar zaten. Ama kalkıp da kamu spotçuluğu adı altında reklam yaparsınız ve bunun da parasını ödemezsiniz onu yapmak zorundasınız. Niye yapmak zorundasınız? Hangi gerekçeyle yapmalısınız? Bunu da kalkması lazım. Sağlıklı bir doğrulama, teyit mekanizmasına da, medyasına ihtiyacı var. Gerçi bir internet sitesi var bu konuda çalışan ama ben gazetecilerin, televizyoncuların yani medya mensuplarının bir araya gelip bir sağlıklı, doğrulama merkezi, haberi, doğrulama merkezi oluşturmalarını çok isterim” dedi. Kılıçdaroğlu;” Etik kurallarına aykırı olarak ne yapılıyorsa ona karşı mücadele etmeliyiz. O zaman güçlü olursunuz bir medya içine girdi. Çünkü parçaladığınız zaman Türkiye'de bugün yaşadığımız dram gerçek anlamdadır. Kamu ilanları bakıyorsunuz belli kamu bankalarının ilanları var. Tam sayfa. Benim derdim ne? Yani sizlerin vergileriyle. Bu kamu kurumları hayatta. Orada çalışanların ayrıklarını da bizler ödüyoruz. Hep beraber 85 milyon ödüyoruz. Nasıl oluyor da? Kamu bankası sadece ve sadece belli televizyon kanallarını ve belli gazeteleri destekler. Yerleri gazete değil mi? Televizyon değil mi? Yayın kuruluşları değil mi? Internet siteleri değil mi Hayır. Bir taraf otomatikman cezalandırılır. Asla ilan verilmez. Öbür tarafa istedikleri kadar ilan, istedikleri kadar para verir. Ben itiraz ediyorum. Sizin de itiraz etmeniz lazım. Bizi kalmadı mı? Kamu denetçiliği kurumuna da başvurduk Burada bir yanlışlık var. Kamu denetimini de çıkardık. Diyor ki bu kanun amacı kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve şikayet mekanizması oluşturmak suretiyle idarenin her türlü eylem ve işlemleriyle tutum ve davranışlarını, insan haklarına dayalı içinde anlayışı içinde hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden inceler. Başvurduk. Dedik ki bu bankaların kamu bankaları sadece belli televizyon kanallarında. Sadece Medya gazeteleri. Sadece belli internet sitelerine ilan veriyorlar. Ya reytingine bakın. O Bakın ona göre verin. Kamu denetçiliği kurumuna şikayette bulunsun. Burada bir haksızlık var. Sizler yapmadınız mı? Siz yaptık. Siyaseten yaptık. Doğru olanı yaptık. Kamu denetçiliği grubu bu bizim alanımıza girmiyor. O zaman senin fonksiyonun kendi alanına bu bu konu girmiyorsa ve sen girmekten korkuyorsan, maaş almak için mi siz oraya oturdunuz? Ballı maaşlar almak için mi oturuyorsunuz? Evet. Ballı maaşlar almak istiyoruz. Acaba saray bize kızar mı? Saray bizi eleştirir. Beni görevden alırlar mı? Haksızlık üzerine koltuğa oturuyorsanız sizde adalet anlayışı sıfırlanmışsınız demektir. Siz yasanın bu açık yüzüne rağmen kamu bankaları sadece belli televizyon kanallarına, belli internet sitelerine, belli gazetelere sadece ilan veriyoruz ve diğerlerini hiç görmüyorsan ve o kamu benden vergi alıyorsa vergi adaleti mi kullanıyorsa ben de itiraz edeceğim, siz mi itiraz edeceksiniz? Etmiyorsunuz arkadaşlar. Veya ediyorsunuz da ben duyuyorum. Veya diyorsunuz da çekilin diyorsunuz. Buradan sorunumuz var” dedi. Kıkıçdaroğlu;”.Belediyeye meclisin aldığı kararları belde halkı medya aracılığıyla duyurması lazım. Bu da olmaz. Bu aynı zamanda yerel medyanın geliri de olsa belli bir geliri elde etmelerine de ortam sağlıyor. Iki türlü yararı oluyor bunun. Halkı iki yerel medyanın korunması açısından. Basın kartı, İletişim Başkanlığı veriyor. Ne işi var iletişim başkanlığının? Allah aşkına, ne işi var? İletişim Bakanlığı'nın internet sitesine de baktım. Sadece ve sadece iktidara kara propaganda yapan bir kurum. İletişim Bakanlığı. Yani gerçek anlamda bir kamu kurumu değil. Öyle bir fonksiyonu da yok zaten. Yasası farklı ama uygulaması farklı. Kimin gazeteci olup olmadığına kamu nasıl karar verecek. Efendim basın kartlarını siz dağıtacaksınız. Ben nereden bileceğim? Kim gazeteci kimi? Onu en iyi siz bilirsiniz. Gazetecilik niteliğine sahip mi? Etik yerlere bağlı mı? Hangi koşullarda biz bu akın katilleri vereceğiz? E sizin onu belirlemeniz lazım. Bir kurul tarafından basın kartı verilmektedir. Efendim ben sana basın kartını veriyorum. Şuraya giremezsin. Basın kartını veriyorum. Şunu yapamazsın Ya ben gazeteciyim ya. Bana sınırları koyacak olan benim etik değerlerim. Senin bağırman, çağırman veya koyduğun kurallar beni bağlamamalı. Gazeteciyi bağlamamalı. Gazeteci kapının koyduğu kurallar içinde çalışamaz. Özgürce çalışmak zorundasınız. Zorundadır. O nedenle biz Medya özgürlüğü, gazetecinin özgürlüğü diye ifade ediyor. Özgürlüğün sınırladığınız andan itibaren medya medya olmaktan çıkar. Belki de genel başkanlar için de en sert en acımasız eleştirilen benim. Bunu biliyorum zaten. Eleştiriden hiçbir zaman çekinmedik. Bütün eleştirilere saygı duydum. Bütün eleştiriler. Ama yalan haber hayırlı olabilir. Doğru söylüyor Siz eleştireceğim diye hakaret asla doğru değil. Bazen bir cümle kullanırsınız. Zaten o yapacağınız bütün eleştirilerin odak noktası olur. Bu konuda da medya mensuplarının değerlere uyması lazım. Etik değerler artık biz Türkiye'deki medya mensupları değil. Dünyada bütün basın mensuplarının kabul ettiği ilçeler var. O ilkeler çerçevesinde hareket edilmesi lazım. Etik